Bugun...

İNSAN: MÜKERREM VARLIK (I)

 Tarih: 01-01-2021 08:43:00
MUSTAFA TURGUT - GELİBOLU MÜFTÜSÜ

            Peygamber Efendimiz (sav), çeşitli münasebetlerle insanın karakter yapısına, mizacına ve ahlâkî eğilimlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunurdu. Bunlardan birinde Allah’ın Resûlü “İnsanlar madenlerdir.” [İbn Hanbel, II, 391.] buyurmuştur. Bu benzetmeyle hangi kültüre mensup olurlarsa olsunlar, bütün insanların değişmez bir öze sahip olduklarına işaret etmiştir. Hz. Peygamber insana dair bu benzetmesini Medineli önde gelen Müslümanlardan Sa’d b. Ubâde (r.a.) özelinde yapmıştır: Veda Haccı günleriydi. Allah Resûlü yol azığını ve diğer eşyalarını Hz. Ebû Bekir ile birlikte, ona ait bir deveye yüklemişti. Hz. Ebû Bekir’in bir hizmetçisi de deveyi sevk etmekle görevliydi. Nasıl olduysa hizmetçi, deveyi kaybetti. Durumu haber alan Medine’nin köklü kabilesi Hazrec’in lideri Sa’d b. Ubâde ve oğlu Kays (r.a.), erzak yüklü bir deveyle Resûlullah’a geldiler. Olanları duyduklarını söyleyen Hazret-i Sa’d, Allah Resûlü’ne kayıp devenin yerine bu deveyi kabul etmelerini söyleyince Nebî (sav) çok duygulandı ve “Medine’ye hicret ettiğimizde bize yaptıkların, sana iyilik olarak yetmez mi?” buyurdu. Hazret-i Sa’d, “Minnet, Allah ve Resûlü’nedir; vallahi malımızdan aldıkların, almadıklarından bizim için daha hayırlıdır.” deyince Hz. Peygamber şunları söyledi: “Sana müjdeler olsun Sa’d! Kurtuluşu hak ettin. İnsanın ahlâkı (tabiatı) Allah’ın elindedir; o, dilediği kimseye iyi bir huy verir. Görünen o ki Allah Teâlâ, sana da güzel bir ahlâk bahşetmiştir.” Hazret-i Sa’d, Peygamberimizin bu iltifatlarına Allah’a şükürle karşılık verdikten sonra araya “ensarın hatibi” olarak bilinen Sâbit b. Kays (r.a.) girdi ve Sa’d b. Ubâde (r.a.)’a bir iltifat da ondan geldi: “Ey Allah’ın Elçisi! Sa’d, İslâm’dan evvel câhiliye devrinde de liderimizdi ve kıtlık zamanlarında bizi doyururdu.” [Vâkıdî, Meğâzî, III, 1094-1095] Bunun üzerine Nebî (sav) şöyle buyurdu: “İnsanlar, madenlerdir. Câhiliye döneminde iyi olanlar Müslüman olduktan sonra da iyi olurlar. Yeter ki İslâm’ı tam olarak kavrasınlar.” [İbn Hanbel, II, 391]

            Böylece Allah Resûlü, insanın doğuştan gelen fıtrî yapısına işaret etmiştir ki o da ahlâktır.

            İnsan sadece maddesiyle ve bedeniyle insan olmaz. Onun insan olarak var oluşunu, cismi ile birlikte ruh ve manası tamamlar.

İnsanın Fıtrî Yapısı

            Resûlullah’ın (sav) insanları altın ve gümüş madenine benzettiği bir hadis-i şerifinde ifade buyurduğu gibi insandaki öz, tıpkı maden gibi işlenmeye muhtaçtır. Yeryüzünde altınıyla, gümüşüyle, demiriyle, bakırıyla nasıl farklı farklı vasıflara sahip madenler mevcutsa, aynı şekilde birbirinden farklı özleri olan, çeşit çeşit karakterlere sahip insanlar da mevcuttur. Nasıl ki madenler asıl değerlerini, önemlerini işlendikten sonra kazanıyorsa, insanın yaratılıştan sahip olduğu akıl, kalp, ruh ve vicdan gibi meziyetleri de ilâhî hakikatlerin ışığında, Peygamberlerin ve ulema-i kiramın rehberliğinde işlenmek suretiyle değer kazanır.

İnsanoğlunun Zaafları

            Bedeniyle, ruhuyla, maddî ve mânevî çehresiyle insan, ilâhî sanatın benzersiz ve mükemmel oluşunu gösteren en büyük delildir. Tamamen ilâhî iradenin bir tecellisi olarak vücuda gelen insan, görünümüyle, yapısıyla bir mucize olmasına karşın, duygu ve istidatları bakımından birtakım zaaflarla yaratılmıştır. Diğer bir deyişle, sınırlı güç ve imkânlarla yaratılan insan, hırs ve hevesleri bakımından sınırsız isteklere sahiptir. O, kendine verilen ömrün bitmesini hiç istemez. Hz. Âdem’den beri hep daha uzun yaşamak istemiş, ölümden hiç hoşlanmamıştır. Öyle ki ihtiyarlasa, güç ve kudretten düşse dahi dünya sevgisinde ve isteklerinde hiçbir eksilme olmaz. Eceli çok yakınken, gözü hep uzaklardadır. Başına birçok bela ve musibet gelir, fakat o sürekli arzu ve isteklerinin peşinde koşar ve eceli aklına getirmez. Bunu bir örnekle gösteren Hz. Peygamber, bir gün eline iki taş alarak “Şu ve şu nedir biliyor musunuz?” deyip taşları atmış, biri hemen yakına, diğeri de uzağa düşen taşları gören sahabe-i kiram, “Allah ve Resûlü (sav) daha iyi bilir.” demişler. Bunun üzerine o, “Uzağa düşen insanın emeli, yakına düşen de ecelidir.” buyurmuştur. [Tirmizî, Emsâl, 82.]

Devam edecek

  Bu yazı 2579 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI