Bugun...

100. YILDÖNÜMÜ ONURUNA

 Tarih: 25-11-2022 19:08:00
RUFAT ŞENER

            İçinde bulunduğumuz 2022 yılı, Türk ulusunun Millî Mücadele’ye atılışının 103.  ve bağımsız yaşama hakkını kazanışının 100. yıldönümü tarihlerini içerir.  Daha açık bir deyişle 19 Mayıs 1919 tarihinde, Büyük Önder Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basarak, Millî Mücadele’yi başlatmasının 103. ve 30 Ağustos 1922 tarihinde emperyalizme karşı utkuya eriştirdiğimiz Başkomutan Meydan Savaşı’nın 100. yıldönümünü yaşadığımız süreçtir 2022 yılı.

            Bilindiği gibi Türk ulusunu Millî Mücadele’ye zorlayan koşullar, Osmanlı Devleti’nin 20. yüzyılın başlarında yaşadığı tarihsel yıkım günlerinden kaynaklanır. Osmanlı Devleti’nin müttefikleri safında girdiği 1.  Dünya Savaşı’nda yenilmiş sayılarak 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Antlaşması’nı imzalamasıyla Türk ulusu tutsaklığın pençesine düşer. Vatan topraklarına düşman ayağı basar. Silahlarını bırakmış Türk insanına, Osmanlı Devleti’nin 10 Ağustos 1920 tarihinde   imzaladığı Sevr Antlaşması gereği bir avuç toprak parçası kalır Anadolu’da.

             Bu gerçek önünde, 1919 yılının 19 Mayıs’ından itibaren 1922 yılının 9 Eylül gününe dek geçen süreçte, ak ve kara diye niteleyebileceğimiz karşıt iki gücün savaş alanı olur Anadolu. Çarpışma amansız, acımasız, kanlı bir ölüm-dirim savaşıdır. Ak, özgürlüğün ve bağımsızlığın; kara, tutsaklığın simgesidir. Ak, Türk ulusu; kara, emperyalist işgalci güçtür. Bu kanlı çarpışmalarda, ulusal bilincin emperyalist ve sömürgen işgalci tutkuyu yenmesiyle; çağdaş değerlerin orta çağ karanlığını sona erdirmesiyle utku kazanılır. Böylece gücünü ulusal egemenlik hakkından alan, uygarlık yolunda yürüyen çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulur.

             Bu tarihsel sürecin bize anımsattığı bir gerçeğimiz de ilçemiz Gelibolu’nun 26 Kasım 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtuluşudur. Bu kutlu günün 100. yıldönümünü de yaşamaktayız 2022 yılı içinde.

              Türk askerinin İzmir’e girdiği 9 Eylül 1922 tarihinde, işgalciler yeni bir savaşı göze alamadıklarından, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalır. Bu antlaşma hükümleri uyarınca işgalciler kısa zamanda Trakya’dan çekilmek zorunda kalırlar. Tek kurşun atılmadan Trakya istilâcıların işgalinden kurtulur. İlçemiz Gelibolu da 26 Kasım 1922 tarihinde bu işgalden kurtuluşun sevincine kavuşur.

              Millî Mücadele, dünden bugüne gelene   dek özgür ve bağımsız yaşama istencimizle; Atatürk Devrim ve İlkelerini çağdaş uygarlık yolunda savunma   kararlılığımızla; soy, sop, din, mezhep ayrımı görmeksizin Türk ulusunun birlik ve bütünlüğünü barış içinde koruma gayretimizle süregeliyor.  

              Bu nedenledir biz Türk çocukları tarihimizin bu zafer günlerinin yıldönümlerini 2022 yılında büyük bir heyecan içinde kutladık. Bu süreçte Türk vatanından düşmanı kovduğumuz 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100. yıldönümünde bağımsızlığın değerini tekrar tattık. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘En büyük eserim’ dediği Cumhuriyetimizin 99. yıldönümünü coşku içinde kutladık. Ulusça duyduğumuz kıvancı, gururu coşkulu törenlerle anlattık. Giderek bizlere bu kıvancı tattıran Büyük Önder Atamızın, 10 Kasım 1938 günü sonsuzluğa göçüşünün 84. yıldönümünde, O’na duyduğumuz sevgiyi, laik Cumhuriyetimizin tüm ilke ve kurumlarına bağlılığımızı anlattık. Bu heyecanı tüm yurt üzere dalga dalga, bayrak bayrak coşkuyla gösterdik. Binlerce insanımız   hep birlikte sokaklarda 10. Yıl Marşı’nı okudu. Gönülleri Atatürk sevgisiyle dolu insanlarımız alanlarda bedenleri ile Atatürk portreleri çizdi. Yine binlerce insanımız hep birlikte toprağa diz vurarak Mustafa Kemal gibi zeybek oyunları oynadı. Amacımız Atatürk’ün kurduğu ulusal, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin, O’nun belirlediği ilkeler ışığında, kimi aymazlıklara kimi sapkınlıklara karşın yaşatılacağını, bu gerçeğin içten ve dıştan gelen kimi zaman açık kimi zaman sinsice yürütülmüş planlara, tuzaklara karşın değiştirilemeyeceğine duyduğumuz güveni anlatmaktı.

             Bilmeliyiz ki Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i anlamak ve anlatmakta, her zamankinden çok bir duyarlılık göstermemiz gerekecek günleri yaşıyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sadece Kurtuluş Savaşı’yla değil, Atatürk Devrimleriyle de sahip çıkmak gerekir; ki Lozan’da kazanılan haklar üstüne kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin   sarsılmaz temel değerlerini savunmak ve geliştirmek görevimizi yerine getirelim. Günümüzde Atatürk’ün Aydınlanma Devrimine ve Cumhuriyet felsefesine karşı büyük bir saldırı yaşanagelirken…

            Atatürk denilince akla, özgürlük, bağımsızlık, ulusal egemenlik, bilim, laiklik, aydınlanma, çağdaşlık, hukuk, halkçılık ve elbette antiemperyalizm gelir. Bunlar birbirinin tamamlayanı, bütünleyenidir. Birinden vazgeçmek, ötekilerin hepsini işlevsiz kılar. Eksik bırakır. Bu niteliklerin her biri Türkiye Cumhuriyeti’nin de temel özellikleridir.   Atatürk’ün “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözü, nasıl kamucu, toplumcu, halkçı, eşitlikçi ve ulusalcı bir tutumu anlatıyorsa, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözü de Türk ulusunun birlik ve bütünlüğüne, bağımsızlığına verdiği değeri anlatır. Atatürk’ün “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sözü nasıl millet iradesinin üstünde bir güç olmayacağını anlatırsa, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi de ülkemiz için ve bölgemiz için toplumsal düzenin ve barışın korunmasına verilecek önemi anlatır.

           İşte andığımız bu değerleri günümüzde ne denli koruyabildik, Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet Türkiye’sine sahip çıkabiliyor muyuz, ülkemizin ve ulusumuzun çıkarlarını emperyalist emellere karşı koruma savunmasını verebiliyor muyuz? Bu konularda bizleri bekleyen tehlikelerin ve tehditlerin neler olabileceğini   düşünebilmemiz gerekiyor. Son yıllarda merhum Ahmet Taner Kışlalı’nın deyişleriyle ‘Cumhuriyete saldırmanın dayanılmaz hafifliği’ yaşanmakta. Bu saldırı üst düzeylere dek çıktı. Geçen yıllarımızda Kültür Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı da yapan bir kişi “…Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısı ile kutlama yapılamaz…Fetihler kutlanır…İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş ne münasebet” demektedir.

          Kendisine yalnızca Sakarya Meydan Muharebesi’nde Türk ordusunun 5 bin 713 şehit, 18 bin 480 yaralı olduğu resmi bilgisini anımsatmak yeter mi, acaba! Üzerinde yaşadığımız ve şehitler diyarı   Gelibolu Yarımadası topraklarında verdiğimiz Çanakkale savunmasında yitirdiğimiz evlatlarımız anımsanır mı?

          Vatanımıza kutsallık değerini, bu toprağı savunmak için atalarımızın döktükleri kan kazandırdı; Çanakkale savunmasından önce üzerinde yaşadığımız topraklara ‘Türk vatanı’ adını vermeyi bilmezdik dahi!  Bu kutsal vatanın fethini değil daha bayındır göreceğimiz barış ortamını da Atatürk kurduğu Cumhuriyetle bizlere kazandırdı. Utku günlerinin temelinde de tüm yurdun ve ilçemizin düşman işgalinden kurtuluşunun, özgür ve bağımsız yaşama hakkımızın   övüncü ve gururu yaşıyor!

           Türk tarihinde Osmanlı’nın hükümranlık sürdürdüğü bir dönem yaşanmıştır; bu tarihsel döneme saygı ile bakarız. Fakat Osmanlı’nın fetih siyasası ile devleti var etme ve güçlendirme, toprak kazanma anlayışı, ulusumuzun başardığı Kurtuluş Savaşı ile sona erdi. Ki, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılına girilirken, fethedilmiş toprakların halkları özgürlüklerini kazanmaya başlamış, kendi ulusal devletlerini kurmaya başlamıştı dahi. Bugün de Misak-ı Milli’nin çizdiği sınırlarda yeni bir Türk devleti boy gösterdi: Türkiye Cumhuriyeti.

          Ulus devlet yapılanmasını esas alan devlet kurgusudur Türkiye Cumhuriyeti. Onun egemenlik alanında Türk vatanı bölünmez ve parçalanamaz bir bütündür; Türk ulusu da soy sop ve inanç ayrımı görmeksizin bu vatan topraklarında yaşayan ve kaynaşan ulusun adıdır.   Bugün Osmanlı’nın acı ve trajik deneyimleri değildir bizi övünçlere kavuşturacak olan, Cumhuriyet devrimidir vatan toprağının düşman işgalinden kurtuluşunun övüncünü yaşatacak olan!

            “100 yıllık yıkım” sözleriyle karalanan Cumhuriyet Devrimi için, bir parlamenterse “Bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.” diyebilmekten kaçınmamıştır.

            28 Ekim 1927 tarihinde yapılan ilk nüfus sayımına göre ulusumuzun okuryazarlık oranı yüzde 8,1; erkeklerde yüzde 12,99- kadınlarda yüzde 3,67’dir. Harf Devrimi’ne kadar ulusumuzun öğretmen, doktor, diş hekimi, eczacı, yargıç, mühendis, üniversite öğretim üyesi adlarıyla anılacak kaç diplomalısı var ki? Osmanlı İmparatorluğu döneminde İbrahim Müteferrika’nın kurduğu ilk basımevinde Cumhuriyet’e dek ancak 417 adet kitap basılabilmiş.  ‘Reklam arası’ veya ‘parantez içi’ sözleriyle karalanan Cumhuriyet dönemi; üniversiteleriyle, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi araştırma ve geliştirme merkezleriyle bizim düşünme setlerimizi geliştirmeseydi, dilimizin varsıllığını ve üretkenliğini, tarihimizin çok eskilere dayandığını öğretmesiydi, hâlâ o geri kalmışlığın kara çehresi yüzümüze yansıyacaktı!

           Giderek de başkenti ‘İstanbul’, resmi dili ‘Arapça’ olan bir İslam devletleri konfederasyonu kurulmasını öngören, yakın savunma teknikleri öğreten bir kurumun başında olan bir   emekli asker   var bu çizgide. Düzenledikleri 6. İslam Birliği Kongresinde açılış konuşması da yapan bu kişi “İslam birliğinin oluşması çağın zaruretidir. İslâm ülkelerinin bir irade altında toplanması gerekiyor. Bunun için de İslâm ülkelerinin kabinelerinde ‘İslâm Birliği’ bakanlığı ihdas edilmeli. İslam Ülkeleri Temsilciler Meclisi kurulmalı. Üye ülkeler içinde ortak bir para birimi sağlanmalı” gibi öneriler de getirebilmektedir.

          Kaldı ki bu öneriler, anayasasında ‘laik devlet’ tanımı yapılan Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılabilmektedir! 

          Karşıdevrimcilerin bu karalamalarının aksine “Cumhuriyet: Türk Rönesansıdır.” Ulusumuzun bilimi ve aklı öne alarak, uygarlık tarihine yeniden doğuşunun adıdır.

           Bu duygu ve düşüncelerle ilçemiz Gelibolu’nun düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümünü kutlar; Cumhuriyet Türkiye’sinde yaşamak övünç ve gururunu veren Mustafa Kemal Atatürk’ün anısı önünde saygı ile eğilir; vatanları uğruna can veren şehitlerimize rahmet, gazilerimize sağlık ve esenlik dileklerimizi sunarız.

  Bu yazı 3701 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI