Bugun...

ATATÜRK’ÜN YOLU ULUSAL EGEMENLİK

 Tarih: 19-04-2023 13:10:00
RUFAT ŞENER

         Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 103. yıldönümünde, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal  Atatürk’ün  şu seçkin sözü hiç unutulmamalıdır:

          ”Memleketin alın yazısında biricik yetki ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dış güvenliği ve dokunulmazlığı için en büyük kefildir.

            Büyük milli dertler şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde şifa buldu. Gelecekte de yalnız orada kesin önlemlerini bulabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı  daima Büyük Millet Meclisi’ne yöneldi ve daima oraya yönelmiş olacaktır.” (1930)

       “ Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca cumhuriyeti ‘vicdanında bir mil sır’ olarak saklayan Mustafa Kemal, bu sözündeki gibi her adımında ‘ulusal egemenliğe’ vurgu yaparak, kulakları ve kafaları yavaş yavaş cumhuriyete hazırlamıştır. Şöyle ki:

          Amasya Genelgesi’nde ‘Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ diyerek, ulusal egemenliğe vurgu yapmıştır. (1919)

          Erzurum Kongresi’nde ‘Milli iradeyi etkin milli kuvvetleri hâkim kılmak esastır’ diyerek, yine ulusal egemenliğe vurgu yapmıştır. (1919)

           Sivas Kongresi’nde ‘Milli Meclis toplanmalıdır’ kararıyla bir kere daha ulusal egemenliğe  vurgu yapmıştır.(1919)

           İşgal altındaki Anadolu’nun  orta yerinde, Ankara’da halkın temsilcilerinden oluşan TBMM’yi toplayarak ulusal egemenliği gerçekleştirmiştir.(1920)

           1921 Anayasası’na ‘Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur’ maddesini koydurarak cumhuriyetin altyapısını hazırlamıştır. 

          “Meclisin amacı egemenliği millete vermektir’ diyen Halkçılık Programı’nı TBMM’ye sunarak Cumhuriyetçiliği ve Halkçılığı devletin temellerine yerleştirmiştir. (1920)

            Saltanatı kaldırarak monarşik düzene son verip ulusal egemenliğin önündeki en büyük engeli yıkmıştır.(1922)

            Cumhuriyeti ilan ederek demokrasi yolundaki en güçlü adımlardan birini atmıştır.(1923)

            Cumhuriyet Halk Partisi’ni kurup toplumu siyasal katılıma, demokrasiye hazırlamıştır. (1923)

            Halifeliği kaldırarak dinsel kaynaklı kişi otoritesine son vermiştir.(1924)

            Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurarak, çok partili demokrasi denemesi yapmıştır . (1924)

            Kadınlara sosyal ve siyasal haklar vererek kadını hem toplumsal hayatta  özgür kılmış hem de siyasal katılımcı yapmıştır.(1930- 1934)

            Devrimleriyle ve ilkeleriyle kuldan birey, ümmet içinden  millet yaratmıştır.

            Cumhuriyetçilikle ulusal egemenliğin önündeki engeller kaldırılırken, laiklikle de özgür aklın önündeki zincirleri kırmıştır.”(*)

             Milli Dertlerin Şifa Yeri

            Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılışının 103. yıldönümünü kutluyoruz.

             Bu kutlama Cumhuriyetimizin de 100. yıldönümünü karşılamak yönünden çok büyük anlam içeriyor. Çünkü Cumhuriyet yönetiminin temelinde ulusal egemenlik ilkesi ve Türk ulusunun çağdaşlaşması amacı yer almaktadır. Bu ilkeyi gerçekleştiren güç de ulus istencinin TBMM çatısı altında toplanabilmiş  olmak erdemidir. Sarayın kullarının cumhuriyetin eşit yurttaşlarına dönüştükleri TBMM  çatısı altında, ulusumuz çağdaş uygarlığın yollarını açan Atatürk Devrimlerini  başardı. Savaş alanlarında kazanılmış ulusal bağımsızlığı korumanın tek yolunun,  ulusun çağdaşlaşmasıyla başarılmış olacağının  kanıtı  devrimler Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı kararlarla gerçekleşti.

            Din, mezhep, etnik köken ayrımı gözetmeden tüm yurttaşların hukuki eşitliğini esas alan; ayrıcalıkları, ayrışmaları önleyerek ulusal bütünlüğü kuran Mustafa Kemal Atatürk, bir yandan ulus bireylerinde Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet duygusunu var ederken, diğer yandan  birlikte yaşama isteğini, ortak tarih ve ortak dil bilincini kazandıran devrimleri gerçekleştirerek çağdaş uygarlığın yollarını açtı.

            Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı her bireyin ‘Türk’ olmak kimliğini var etti.

            Bu doğrultuda dinsel mahkemelerin kaldırılması; tekke, zaviye ve türbeler ile medreselerin kapatılarak laik devlet düzeninin kurulması; yeni Türk alfabesinin kabulü ve  karma eğitime geçilmesi; kılık kıyafet alanında yeniliklerin uygulanması toplumun çağdaş değerlere ulaşması için atılmış birer  adım oldu.

            Başta Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu olmak üzere pek çok düzenleme Meclis bütünlüğünde kabul gördü. Gelişmeler de  karma ekonominin ve vergi sistemi yenilemelerinin getirdiği sosyal refaha erişme ve ülkeyi kalkındırma, sanayileşme  çabalarına güç kazandırdı.

           Ulusal egemenliğin, ulus bilincinin, birey olmanın, özgür aklın,  akılcı ve bilimsel eğitimin, çağdaş ve laik hukukun,  tam bağımsızlığın, demokrasinin, ekonomik kalkınmanın ve fırsat eşitliğinin güvencesi Cumhuriyet yönetimi ulusal egemenlik ilkesi üstüne kuruldu.

           Bu ilkenin varlığına güç kazandıran,  devletin din devletini çağrıştıran maddeleri  kaldırılırken, Anayasa’da  laiklik ilkesine yer verildi. (1928)

           TBMM’nin onayı ile Marmara Denizi’nde ve Boğazlar’da  ulusal egemenliği bütünleyen  Montrö Boğazlar Sözleşmesi   imzalandı..(1936)

           Atatürk’ün “benim şahsi meselem” dediği Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma çağrısı kabul edildi. Türk askeri birlikleri Hatay’a girdi. Vatan bütünlüğü kuruldu.(1938)

           Çok partili sisteme geçilmekle de ülkemiz yönetimine  demokrasiyi kazandıracak önemli gelişmeler sağlandı.

           Atatürk’ün başlangıçta anımsadığımız sözleriyle  “Büyük milli dertler şimdiye kadar ancak  Büyük Millet Meclisi’nde şifa buldu.”

  14 Mayıs Karar Günü

 Parlamenter rejimin uygulandığı ülkelerde olduğu gibi, Türk ulusu da  kendisini parlamentoda temsil edecek milletvekillerini  14 Mayıs 2023 günü yapılacak seçimlerde    belirleyecek.

           Bu seçim gününde  28. Dönem milletvekili ve 13. Cumhurbaşkanı seçimi birlikte yapılacak.

           14 Mayıs seçimleri ulusal egemenliğimiz adına, laik devlet düzenimiz adına bir karar seçimi olacak. Ya yönetimin daha bir otoriter hal alacağı, özgürlüklerin daha bir kısıtlanacağı karanlık bir dönemin içine girilecek ya da özgürlüğün, aklın ve bilimin yollarının açılacağı, halktan yana bir dönemin başlangıcı olacak bu seçim günü.

           Uygulanan sistemin  taraftarı, hatta  Cumhuriyet’i din devleti temelleri üstüne kurmak, karma eğitim sistemini kaldırmak, 6284 sayılı Ailenin Korunması Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu ve Anayasa’nın değiştirilmez ilk dört maddesini değiştirmek isteğinde bulunanlar ile  ‘hak-hukuk-adalet’ çağrısı altında  parlamenter demokrasiyi yeniden ülkeye getirmek için  yer alanlar  bu seçim tablosunda.

           Çeşitli yönlerden sakatlandığı  uzmanlarınca da  ileri sürülen seçim sistemine göre; amaç ‘Demokratik Parlamenter Rejimi’ yeniden kurmak mı olacak, yoksa avutulmuş beyinlerin temsilcisi olarak kalmayı  sürdürmek mi olacak? Seçim, bu nedenle ulusun kararını belirleyici olacak!

            Bilinmeli ki Türkiye, bu seçimlere 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa referandumuyla  kabul edilmiş  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içinde hazırlanıyor.

            Bu hükümet sisteminde partili cumhurbaşkanı belli konularda  tek imzayla ‘kararname’ çıkararak ülke yönetiminde tek söz  sahibi  olduğunu  gösterirken, Millet Meclisi’nin  ulusu temsil gücünü elinden alabiliyor. Bu sistemde yönetimi temsil eden tek kişi,  Meclis dışından atadığı bakanları eliyle ülkeyi tek başına yönetme hakkını da  kullanıyor.      

            İşte bu noktada tarihimizden örneklediğimiz  bir anıyı da göstermekte yarar var: “İstilacı İtilâf Donanmasının İstanbul’u 16 Mart 1920 tarihinde  işgalinden sonra, Bahriye Nazırı Rauf Orbay beraberinde iki milletvekiliyle  son Osmanlı Padişahı Vahdettin’i ziyarete gider. Padişahtan, Meclisin kararı olmadan hiçbir uluslararası antlaşmayı imzalamamasını ister. Padişah Vahdettin’se  bu isteğe karşı ‘Rauf Efendi, bir millet var, koyun sürüsü. Başına bir çoban lazım, o da benim.’  karşılığını  vermekten çekinmez.

             Bu karşılık Cumhuriyet’i kuran Mustafa Kemal’in ‘ulus egemenliğine’ verdiği önem ile Padişah  arasındaki  temel yaklaşım farkını göstermektedir. Padişah ulusu küçümseyip işgalcilere güvenirken, Mustafa Kemal ulustan aldığı güçle işgalcileri yurttan kovmayı başarır ve ulusal egemenliğe dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurar.” (Dr. Cihangir Dumanlı, İstanbul İşgal Altında, Bütün Dünya dergisi 2023 Mart sayısı)

            Atatürk’e göre, “Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması, ancak tam anlamıyla milli egemenliğin kurulmuş olmasına bağlıdır.”

            Bu nedenle “Türk Bağımsızlık Savaşı bu görüşlerin ışığı altında milletin,  egemenliğini  kendi eline almasıyla başlamış, bu irade gücü ile başarıya ulaşmış ve demokratik, laik, sosyal bir  hukuk devleti olarak Türk kültürü temelinde Cumhuriyet ile taçlanmıştır.”(Yahya Aksoy, Atatürk’ün Ulusal Egemenlik Stratejisi, Bütün Dünya dergisi 2023 Nisan sayısı)

            Bu önemli günde duygu ve düşüncelerimizi tarihçi Sayın Sinan Meydan’ın ‘Akl-ı Kemal’ (*) adlı yapıtından alıntıladığımız   tümcelerle bütünleştirerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ulusal egemenliğimizi  bize kazandıran şehitlerimizi saygı ile anarak, yarınlarımızı var edecek çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 103. yıldönümünü kutlarız.

  Bu yazı 1005 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI