Bugun...

ÇOCUKLARIMIZA ARMAĞANDIR 23 NİSAN

 Tarih: 21-04-2021 19:00:00
RUFAT ŞENER

   Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılışının 101. Yıldönümü….

Bu mutlu gün, Türk ulusunun ulusal bayram günüdür.

   Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini kurmuş yüce Türk ulusunun, ulusal bağımsızlığımızın yarınlarına güvenle bakan Türk çocuklarının bayramı kutlu olsun!

   Ulusumuzu 23 Nisan 1920 tarihine getiren evre, 1. Dünya Savaşı’nı Mondros Ateşkes Antlaşması ile bitiren, Anadolu topraklarını düşman işgaline açık bırakan Osmanlı saltanatına dayanır.

   Kemal Atatürk, Söylev’de o günleri şöyle anlatır:

   “İçinde bulunduğumuz günlerde Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son olarak, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?

   Böyle bir durum karşısında bir tek karar vardı: O da, ulusun egemenliğine dayanan, kısıntısız, koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.”

   O halde Anadolu, ulusal kurtuluş savaşını kendisi vermeliydi. Egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk ulusuna ait olacağı yeni bir Türk devleti kurulmalıydı.

   Mustafa Kemal’in bu kararla Samsun’a çıkışını izleyen günlerde, Türk ulusunun ülke bağımsızlığını kazanması, ulusal egemenliğini taze bir ruh olarak yaşaması savaşı verildi. Türk yurdu düşman işgalinden kurtarıldı, halk egemenliğine dayanan yeni bir Türk devleti, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Ulusumuz Özgüvenine Kavuştu

   Ulusumuzun yeni bir devlet kurmak, özgür ve egemen yaşamak istenci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında ulusal örgütlenmesinde görülür. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM açılır; hükümetini kurar ve hükümet başkanlığına Meclis başkanı Mustafa Kemal’i getirir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yöneten bu meclis, bu hükümettir.

   Mustafa Kemal’e göre ulusal egemenlik, bir ulusun kendi yazgısına sahip çıkması demektir. TBMM’nin kurulması, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk ulusuna güvenmesi ve dayanması istencinin eseridir. Güvenini Türk halkından alan Mustafa Kemal Atatürk, halkın istenci üstünde hiçbir kuvvetin varlığının tanınmayacağını TBMM’ni toplamakla göstermiştir. Bu meclis, hakkın gerçek sahibi ulusumuzdan aldığı yetkinin, “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur” ilke ve yetkisinin temsilcisidir.

   Türkiye Büyük Millet Meclisi, tek kişinin yönetim hakkını kullandığı monarşik yönetimin, saltanat yönetiminin yerine ulus istencinin üstün tutulduğu devlet yönetimini gerçekleştirmek atılımı olmuştur. Egemenlik hakkı, gökler katından yeryüzüne indirilerek, gerçek sahibi halk topluluğuna verilmiştir. Bu meclis, yönetenlerin yönetmek hakkını halk çoğunluğunun istencinden alacakları laik devlet yapılanmasında, yeni Türkiye’nin yönetim şeklinin parlamenter demokrasi biçimi olacağında göstermiştir. Bu anlayış ,ulusal egemenliğin demokrasi ile kaynaştığı cumhuriyet yönetimini bize kazandırmıştır. TBMM’nin açılışı, çağdaş ve Batı tipi bir demokratik cumhuriyetin kurulmasında atılmış ilk adımdır.

   Cumhuriyet yönetiminin temeli olan halk egemenliği, tüm bireylerin tek tek istençlerinin temsilinden oluşan bir bütündür. Cumhuriyetin özü ve gerçek anlamı, bu halk egemenliğine dayanmış olmak özelliğindedir.

   Bu titizliği koruyan Mustafa Kemal Atatürk, ulusumuzun her alanda bağımsızlığını kazanmak savaşımında ve devrimleri gerçekleştirmek uğraşında, gücünü ulusal egemenlikten ve TBMM’nin kararlarından almıştır. Cumhuriyet yönetimi bu parlamenter çatı altında, ulumuza özgürlüğünü, ekonomik varsıllığını ve çağdaşlık yolunda erişilmek istenen teknik donanımı kazandırarak ‘kimsesizlerin kimsesi olmak ‘ erdemini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı başlangıcındaki kongreler evresinden TBMM’nin açılışına dek ve sonraları da, demokrasinin temel kuralı ulusal egemenlik ilkesini korumaya titizlikle önem vermektedir.

   Atatürk, en zor koşullarda ve olağanüstü hallerde dahi, ulusal egemenlik ilkesini göz ardı etmemiş, demokrasiyi askıya almamıştır. Silahlı mücadelenin verildiği Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında dahi egemenliğin temsilcisi TBMM’nin istencine ve onun kararlarına önem veren Mustafa Kemal, Başkomutanlık yetkisini dahi sınırlı bir kapsamda ve süre için almış, kendisini Meclis’e hesap vermekle sorumlu görmüştür. Yunan ordusunun Sakarya önlerine ilerlediği günlerde, Başkomutanlık görev ve yetkisini üç ayda bir TBMM’ye hesap vererek anlatan Mustafa Kemal, ulus egemenliğine verdiği önemi göstermiştir.

   1924 Anayasası’nın hazırlandığı süreçte, istencinin üzerinde hiçbir gücün tanınmayacağı ilkesini öne koyan TBMM’de, Cumhurbaşkanına meclisi fesih yetkisi vermemekte ve kanunları veto etmek yetkisi tanımamakla ulusal egemenliğe sahip çıkmanın titizliğini göstermiştir. Ki, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildikten sonra de kurucusu olduğu siyasi partinin başkanlığı görevini vekaleten Başbakan İsmet İnönü’ye bırakmıştır. İki makamın yetkilerini bir elde kullanmanın örneğini vermemiştir. Demokrasinin ülkemizde henüz ilk adımlarının atıldığı günlerde dahi, ne bir devrim kanununu tek başına çıkarmıştır ne de ülkenin kaderini çıkarılacak kararnamelere dayandırmıştır.

Anayasa Değişikliği Referandumu

   Seçildikleri gün Meclis’te “aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” yemini eden cumhurbaşkanları da bu parlamenter demokrasi rejiminde Türkiye Cumhuriyeti’ni ve ulusumuzu temsil ederler.

   Anımsamalıyız 1961 Anayasası’nın kabul edilişine dek milletvekilleri arasından seçilen Cumhurbaşkanı, partisinin üyeliği görevinden ayrılmaksızın görevini tarafsızlık içinde yürütür, hükümet etme ve başbakanlık görevini Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran siyasi partiye verirdi. Bu durum 1961 Anayasası ile değişiklik gördü; Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesi yine benimsenirken, bu kez seçildiği tarihten itibaren bağlı olduğu siyasal partiden ilişkisinin kesileceği öngörüldü. Ülkemizin 1950 yıllarından sonra geçiş yapabildiği çok partili demokratik rejimde, partisiz cumhurbaşkanı kimliği 16 Nisan 2017 tarihli anayasa değişikliği referandumuna dek sürdü.

   16 Nisan 2017 tarihli anayasa referandumunda kabul edilen değişikliklere göre, Cumhurbaşkanına bir siyasi partinin üyesi olmak hakkı tanındı. Cumhurbaşkanının halk tarafından ve parlamento üyeliğinden ayrık olarak seçilmesi ilkesi benimsendi. Bu, Devletimizin ve ulusumuzun temsilcisi partili cumhurbaşkanı olması demekti. Hatta bu kişi üyesi bulunduğu siyasi partinin genel başkanlığı görevine de seçilebilecekti. Bu değişikliğe göre cumhurbaşkanı hem hükümet(siyasi parti) başkanı gibi hem de devlet başkanı olarak ülkeyi yönetecekti. Bu değişikliklere göre, Yasama Meclisi yine varlığını sürdürüyorsa da, etkisizleştirilmişti. Meclis’in ne hükümet üyelerini denetleme yetkisi vardı ne de bakanlara yüz yüze soru sorma olanağı. Bakanlar da onlar tarafından seçilmiş kişiler değildi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen yeni düzende; cumhurbaşkanı parlamento dışından atadığı bakanları eliyle ülkeyi yöneten tek kişi oldu. Belli yetkiler içinde ve yürütme yetkisine ilişkin konularda kanun kuvvetinde kararname çıkarmak, bütçeyi yapmak, silahlı kuvvetlere komutan olmak yetkisi ile donatıldı. Anayasal kurumlara yönetici atamak sorumluluğunu taşıyan kişi oldu. 24 Haziran 2018 tarihli milletvekilleri seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, 31 Mart 2019 tarihli yerel yönetim seçimleri de bu referandumda değişen anayasanın getirdiği çerçeve içinde yapılageldi.

Değiştirilen Sistemden Bir Örnek

   16 Nisan 2017 tarihinde yapılan anayasa değişikliğiyle uygulamaya konulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, belli konularda Cumhurbaşkanına ‘kararname’ çıkarmak yetkisini tanıdı.

   Bu sisteme geçildiği tarihten beri Cumhurbaşkanlığınca Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri’, madde sayısı itibariyle Yasama Meclisi’nden çıkarılan yasa maddelerinin üç katına erişti; ki uzmanlarınca açıklandı.. Bu durumun, kamu gücünün bir kişinin iradesine bırakılması anlamına geldiği açıklaması yapıldı. .Bu uygulamanın son örneklerinden biri ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ile uluslar arası İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme ve sözleşmenin yürürlükten kaldırılması kararında yaşandı. Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu ve kadınlarımızı her türlü şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi, 2011 yılında TBMM’nin kabul ettiği ve onay verdiği bir yasa ile yürürlüğe girmişken, bu kez ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ile 20 Mart 2021 tarihinde feshedildi. Bu feshin yasalara uygun olup olmadığı, yasa ile kabul edilmiş bir uluslararası sözleşmenin feshi kararının da yine meclis onayı ile gerçekleşmesinin gerekeceği usulü Türk kamuoyunda tartışılırken, TBMM Başkanı basın önünde bir açıklamada bulundu: “Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden kararname ile çekildiği gibi Montrö’den de diğer uluslar arası antlaşmalardan da çekilebilir” dedi. Bu açıklama sonrasında, uluslar arası sözleşmelerin yürürlükten kalkış şeklinin tartışıldığı günlere gelindi. Giderek Çanakkale ve İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi üzerindeki egemenlik haklarımızın güvencesi olup Lozan Antlaşması’nı da tamamlayan Montrö Uluslararası Sözleşmesi’nin delinmek istenmesine kapı aralandığı görüş ve yorumları öne çıkarıldı.

   Tek bir kişinin istencine bırakılacak yürütme hakkının, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olmak ilkesi ve ulusal egemenlik hakları ile bağdaştırılamadığı yorumları yapılageldi.

Çocuklarımıza Armağandır 23 Nisan

   TBMM 23 Nisan 1920 tarihinde açıldı. Bir yıl sonra 23 Nisan 1921 tarihinde çıkarılan bir yasa ile 23 Nisan, ‘Milli Bayram’ günü olarak kabul edildi. Bu milli bayram günü, 23 Nisan 1927 tarihinde Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) tarafından ‘Çocuk Bayramı’ olarak benimsenmiş ve kutlanmaya başlamıştı. Ki Atatürk’ün Türk ve dünya çocuklarına armağan ettiği bu bayram, UNİCEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) tarafından Dünya Çocuk Günü olarak kabul edildi. 1979 yılının da UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak kabul edilmesiyle tüm ülkelerin gündemine girdi.

   Egemenlik hakkını simgeleyen 23 Nisan’ın, 1983 yılından sonra Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmasının öncüsü ve himaye edeni Mustafa Kemal Atatürk’tür.

   Atatürk, gençlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni bir uygarlık projesi görür. O, bu projeyi gerçekleştirmenin de eğitimle başarılacağını şu sözlerle anlatıyor: “Okul, genç kafalara, insanlığı saymayı, ulus ve ülkeyi sevmeyi, bağımsız yaşamayı öğretir; bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için tutulması gereken en doğru yolu öğreten okuldur. Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin vakit yitirilmeksizin yayılması ve geliştirilmesi gereklidir. En önemli ve verimli ödevlerimiz öğretim ve eğitim işleridir. Bu işlerde başarıya ulaşmamız gerekir. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yoldadır. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can, tek düşünce olarak belirli bir program üzerinde çalışmamız gerekir. İleri ve uygar bir ulus olarak yaşayacağız” diyerek, geleceğin umudu çocuklarımızın alacakları eğitimin ulusal, bilimsel, laik ve çağdaş değerler üstüne kurulmasını öğüt vermiş ve istemiştir.

   Atatürk’ün , 1 Mart 1922 tarihinde, TBMM’nin açılış konuşmasındaki şu sözleriyse asla unutulmamalıdır: “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, milli an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”

   Bu uyarıya ve ulusumuzun ulusal, sosyal, kültürel, ekonomik kaygılarına karşın bugün Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararıyla MEB Yönetmeliğinin bir hükmü iptal edilerek, çocuklarımızın eğitim yıllarında her sabah okudukları ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım” sözleriyle başlayan, Atatürk’ün deyişiyle ‘Ne mutlu Türküm diyene!” sözleriyle sona eren Andımız’ı okumalarına artık izin verilmez oldu!

   Aynı şekilde, devlet adına verilmiş nişan ve madalyalarından Atatürk kabartması da Danıştay kararı ile çıkarılmış bulunuyor.

   Nasıl ki yakın geçmişte kimi kamu kurumlarının tabelalarında yer alan TC simgesinin çıkarılması girişimleri olmuştu, kamuoyundan gelen cevap üstüne bu uygulamadan çabuk dönülmüştü; bugün de yetiştireceğimiz çocuklarımızın Türk olmak nitemini gösteren Andımızı’ı göğüslerini gere gere okuyabilmeleri kararının tekrar alınacağını, devlet madalyalarına Atatürk kabartmasının tekrar getirileceğini umuyor ve istiyoruz..

   Bu duygu ve düşüncelerle Türk ulusunun ve Türk çocuklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 101. Yıldönümünü kutlar; Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün anısı önünde saygı ille eğilir ve vatanları için canlarını vermiş şehitlerimize, gazilerimize şükran ve minnet duygularımızı sunarız.

  Bu yazı 1786 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI