Bugun...

ULUSUMUZUN ÖZGÜVENİ

 Tarih: 20-04-2022 17:45:00
RUFAT ŞENER

           TBMM, açılışının 102. yılına girdi, öncesinde ne vardı? Meşruiyet yönetimine dahi katlanamamış Osmanlı İmparatorluğu’nun mutlak monarşiye dayalı yönetimi… Egemenliğin kaynağının dinsel kurallarda arandığı teokratik devlet düzeninde, ümmet bağlamında bir araya gelmiş insanların kul görüldükleri yönetim biçimi…

          Nasıl kazanmıştık ulusal bilinci, ümmet olmaktan kurtulup ulus olmak bilincine erişmişliği? Türk olmak övüncünü yaşamak, kulluktan yurttaşlıktan yükselmek, birey olmanın hak ve özgürlüklerine kavuşmak, TBMM’nin çatısı altında kendimizi yönetebilir olmak, egemen yaşama hakkımıza erişmiş olmakla değil mi?  

          Ulusun bayrağını dalgalandıracağı vatan toprakları üstünde, özgür ve bağımsız olmak için canını vermekten çekinmeksizin koştuğu savaş alanlarında, Türk Bağımsızlık Savaşı’nda utku kolay kazanılmamıştı! Elde var avuçta yoktu! Kadınımız erkeğimiz omuz omuza verdi cepheye koştu. Bebeğinin yorganını üstüne örttüğü cephaneyi kağnısıyla erlerine taşıyan Türk kadını, bahçesinin demir parmaklıklarını sökerek süngü yapan, yetmediği yerde parmaklarını düşmanının boğazına kenetleyen Türk erkeği canını dişine takarak Türk vatanının bütünlüğünü, ulusun birliğini korudu.

            Kurtuluşu Amerikan mandasında, İngiliz korumacılığında görenlere karşı “Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır,” diyen yurtseverler, özgür ve bağımsız yaşamak hakkını gerçekleştirdi.  ‘Bizi yok etmek isteyen emperyalizme’ ve ‘bizi yutmak isteyen kapitalizme ‘ karşı Doğu’nun mazlum uluslarına örnek utkuyu var ettiler. Gururlu ve onurlu yaşamak hakkımızı tüm dünyada gösterdiler. Uğrunda kanını esirgemeyenlere lâyık bir Atatürk Cumhuriyeti kuruldu, sınırlarını ‘Misak-ı Milli’ ile çizdiğimiz vatan toprakları üstünde.

              Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı, ulusun egemenlik hakkını eline aldığı TBMM, açılışının 102. yaşına erişti 23 Nisan 2022 tarihinde.

             “23 Nisan 1920.

               Cuma günüydü.

               Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.

               Hacı Bayram Camisi’nde mahşeri kalabalık toplanmıştı.

               Bizzat Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan ve yurdun her köşesine ulaştırılan ‘millete açık davetiye’de şöyle deniyordu:

              ‘Allah’ın izniyle Nisan’ın yirmi üçüncü Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktı’….

               Önce, Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılınmış, kurbanlar kesilmiş ve sonra Meclis binasına geçilmişti.”

              “Milletvekillerinin çoğu fiilen cephede savaşıyordu.

               Fırsat buldukça Meclis’e geliyorlardı.”

               “TBMM’nin kurulduğu gün,

               Türkiye’de 250 bin kişilik işgal ordusu vardı.

               45 bini İngiliz, 45 bini Fransız, 20 bini İtalyan, 125 bini Yunan’dı.

               Türk ordusu henüz ortada yoktu. Türk ordusu 200 bin personel mevcuduna, anca iki yıl sonra, 1922’de ulaşabilecekti.”

               Başlarındaysa Erzurum Kongresi öncesi askerlik görevinden istifa etmek zorunda kalmış, İstanbul hükümetince ‘asi’ ilan edilmiş, hakkında çıkarılan idam fermanını boynunda taşıyan Mustafa Kemal vardı.

               Meclis’te milletin temsilcilerinin Başkan’ı; savaş alanlarındaysa TBMM’nin yetkisini kullanan Başkomutan Mustafa Kemal.

                O, Milli Mücadele’nin önderi; ‘en büyük eserim’ dediği, ulusal egemenlik ilkesi üstüne kurulu, çağdaş uygarlık tasarımı Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tü.

               Meclis’in açılışıyla “Türk Kurtuluş Savaşı yeni bir aşamaya geçmişti.

               Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindi.” diyor Yazar Yılmaz Özdil. (Son Cüret,    Sia kitap, 2020 basım, Sayfa:213 ve ardılı)

               Ertesi gün, Mustafa Kemal, Yeni Gün gazetesine bir demeç veriyordu: “ 23 Nisan günü, Türkiye milli tarihinin başlangıcı, yeni bir dönüm noktasıdır. Bugün, bir düşmanlık duygusuna karşı ayaklanan Türkiye halkının TBMM’yi vücuda getirmek ve onun etrafında toplanarak, en hukuki manasında milli bir hükümet kurmak hususunda gösterdiği harikayı ifade eder.”

              Meclis’in açılışını gerçekleştiren ulusun, egemenlik hakkı toplumun tüm bireylerinin tek tek istençlerinden oluşan bir bütündür. Cumhuriyetin özü ve gerçek anlamı, bu halk-ulus egemenliğine dayanmış olmak özelliğindedir. Bu nedenle, alışıla geldiği gibi “Cumhuriyet, halkın, halk için halk tarafından yönetilmesi” sözleriyle tanımlanır.

             Egemenlik hakkı gereği ulus, vatanının bütünlüğünü, bağımsızlığını koruma, yönetme gücünü eline alıyor; toplum yaşamında tarımdan endüstriye, eğitimden sağlığa, inanç özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne, basın özgürlüğünden kadın haklarına dek her alanda düzenleyici kararları almak ve uygulamak hakkına sahip oluyordu.

             Bu bağlamda Atatürk milliyetçiliğine bağlı laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Aydınlanma Devrimi’nin açtığı akıl ve bilimin öncülüğünde, çağdaşlık yolunda aydınlık bir geleceğe yürümek kararlılığını gösteren Türk ulusu TBMM çatısı altında egemenlik hakkını elde etmekle onur kazandı.

              Ulusumuz özgüvenine TBMM’yi var etmekle kavuştu.

              Meclis çatısı altında, devlet yönetiminde kişisel istenç sona erdirildi.

              Türk Bağımsızlık Savaşı, TBMM’nin yönetiminde ve onu temsil eden Başkomutanlık yetkileriyle kazanıldı.

              Bu nedenle TBMM, ‘Gazi Meclis’ adıyla anılır oldu.

              Bu Meclis’te kazanıldı parlamenter demokrasimizin getirdiği hak ve özgürlükler.

              Atatürk, bin bir güçlükle kazanılan ‘milli egemenliğin’ bir daha kaybedilmemesi için de her fırsatta ulusumuzu uyarır. Ulusun ne pahasına olursa olsun egemenliğine sahip çıkmasını ister.  Egemenliğin her koşulda sadece millete ait olacağını ve asla ortaklık kabul etmeyeceğini anlatır:

              “Kuvvet birdir ve o milletindir.”

              “Kaderini, kendini zincire vuran şahıslara terk eden milletler, o şahısların keyif ve emellerine oyuncak olmaya karar vermiş, razı olmuş sayılırlar.”

              “İsmi ve makamı ne olursa olsun millet, egemenliğini bir şahsa ve makama teslim edemez.”   der.

               Ulusal istencin (iradenin) temsil edildiği TBMM’nin duvarlarında, bugün” Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diye yazar.

               Tarihçi Yazar Sayın Sinan Meydan,  ulusumuzun egemenlik hakkını kazanış sürecini şu tümcelerle özetler: “23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atıldı. Milli Mücadele’de TBMM hükümeti ile Osmanlı Saltanatı arasında iki yıl süren bir egemenlik savaşı yaşandı. Osmanlı Saray Hükümeti TBMM’yi yok etmek için çok uğraştı. Sonunda Saray kaybetti, Meclis kazandı. Bu egemenlik savaşını kazanan TBMM, Atatürk’ün devrimci iradesiyle 1922’de Saltanatı kaldırdı. 1923’te Cumhuriyet’i ilân etti.  1924’te Halifeliği kaldırdı. Böylece Türkiye’de saray saltanatının yerini millet egemenliği aldı.” (Pusula, İnkılap Yayını, 2021 basım, Sayfa:52)

             (Yazımızın gelecek paragrafları gazetemizin yarınki sayısında yayımlanacaktır.)

  Bu yazı 2696 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI