Bugun...

TURGUT ÖZAKMAN ANLATIYOR: KUBİLAY (1)

 Tarih: 21-12-2022 19:04:00
RUFAT ŞENER

         Laik demokratik Cumhuriyet düşmanlarınca öldürülüşünün 92. Yıldönümünde Mustafa Fehmi Kubilay’ı anıyoruz.

         Kubilay öğretmendi; askerlik görevini yapıyordu; Cumhuriyet’in değerlerini korumaya çalışırken Atatürk Devrimlerine karşı çıkanlarca yok edilmişti.

          Kubilay, Cumhuriyet’in laik devlet düzenine başkaldıranlarca 23 Aralık 1930 tarihinde şehit edildi. Bulunduğu yedeksubay askerlik görevinin kendisine verdiği sorumluluk bilinciyle ve eğitim ordumuzun bir öğretmeni, Cumhuriyet aydını bir genç olmanın duyarlılığıyla karşılarına çıktığı isyancılar önünde canını feda etmiş bir devrim şehidimiz oldu.

            Kubilay’ın can verdiği kalkışmayı ‘Türk Mucizesi – Türkiye Üçlemesi’ yazarı merhum Turgut Özakman’ın ‘Diriliş’ ve ‘Şu Çılgın  Türkler’den sonra yayımladığı üçlemenin son kitabı ‘Cumhuriyet’ adlı yapıtının ikinci cildinden yapacağımız alıntılarla irdeleyip değerlendirelim. 

           Cumhuriyetimizi çok partili demokratik yaşama kavuşturmak isteyen Atatürk, Meclis’te tek parti yönetimine ciddi bir denetim getirmek isteğini arkadaşı Fethi Bey’e (Okyar) açar: “Hepimiz faniyiz Fethi Bey. Tarihe tek partili bir idarenin başı olarak geçmek istemiyorum. Ölmeden evvel isterim ki millet özgürlüğüne kavuşsun.” der.

           Bu öneri, günün başbakanı  İsmet Paşa’ya (İnönü) açılınca, “Muhalif bir parti kurulmasını ben de desteklerim.” ”Bir gün nasıl olsa  çok partili hayata geçecektik. Bu iyi bir başlangıç olur.” demekle yanıtlar.

           Gazi, “Teşkilat kurmanız için gereken parayı verebilirim.” diyerek, parti örgütlenmesinin parasal desteğimi sağlayacağını da açıklar.

           Öneriye “Güveninize teşekkür ederim.” karşılığını veren Fethi Bey, parti kurmayı kabul eder. Bu parti liberal  (özgürlükçü) bir siyasi parti olacaktır ki, adını da Gazi koyar:  Serbest Cumhuriyet Partisi

           Gümüşhane ilinde yapılan bir ara seçimle Fethi Bey, seçildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milletvekili olarak girer.

            Serbest Cumhuriyet Partisi 12 Ağustos 1930 tarihinde Fethi Bey başkanlığında kurulur. Nuri Conker de partinin genel sekreteri seçilir.

             Yeni parti halk içinde ilgi görür. Son yılların muhalefetsiz, denetimsiz tek parti  hayatının getirdiği  tembellik de bu yeni partiye ilgiyi artırır.

             Halkın bu ilgisi kimi çevrelerde kaygı ile karşılanmaktadır. Yine Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Salih Bozok, Kılıç Ali huzursuzdurlar: “İnşallah bunlar Terakkiperver Cumhuriyet Partisi yöneticileri  gibi gafil olmazlar.” diyerek gelişmeleri izlerler.

             Bu kaygılı çevreler 1924 yılında Rauf Orbay öncülüğünde kurulup bir yıl sonra kapanan  Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’ni anımsatmaktadır. 1925 yılında İzmir’de Atatürk’e karşı düzenlenen  bir öldürme planıyla  ilgili görülen parti yöneticilerinin mahkumiyetleri gereği bu partinin kapatılışını düşünürler.

              Bu kaygılı çevreleri yatıştıran da yine Gazi olmaktadır: “Kaygılanmayın. Yeteri kadar uyardım. Üstelik Fethi Bey de Nuri Bey de, Cumhuriyet’in bir küçük taşı yerinden oynarsa, arkasından neler gelebileceğini kestirebilecek insanlar.  Onun için irticaya  fırsat vermezler. Dini siyasete alet etmezler. Çünkü bunun rejimi bitireceğini, halkı böleceğini, devleti parçalayacağını iyi bilirler. Benim tek emelim demokratik Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmektir. Bunu sağlamaya çalışıyorum.” sözleriyle kaygılarını yatıştırır.

             Buna karşın Fethi Bey, Meclis içindeki konuşmaları ve dışarıda basına verdiği demeçleri ile çok kısa zamanda tepkiler toplamaya başlar. Bu çok partili yaşama geçiş döneminde, devletin bazı temel taşlarını yerinden oynatacak tartışmaları oluşturur. Sonuçta Devrim’e karşı olan bazı kişiler Serbest Parti’ye girmeye, ondan yana görünüp kendi düşünceleri doğrultusunda çalışmaya başlarlar. Kadınların yüzlerinin açıldığından, zorla şapka giydirildiğinden yakınanlara, din devletine dönülmesini isteyenlere cesaret verirler.

              Bu süreç, Serbest Parti yöneticilerinin 16 Kasım 1930 tarihinde partinin kendisini feshettiğimi açıklamasına karşın, sona ermez.  Çok partili demokratik yaşama geçişin ikinci denemesi, dini dünya işlerine karıştıranların aymazlığı ile sona erer. Fakat olayları gelişen günlerinde dincilerin pervasızlığı artar, Derviş Mehmet ve arkadaşları cesaret bulurlar. Uygun bir zamanda  harekete geçmeye, yangını başlatmaya karar verirler. Bunun için Menemen’i seçerler.

              Derviş Mehmet ve arkadaşları 23 Aralık 1930 günü sabah namazından önce Menemen’e gelirler. Menemen, Milli Mücadele döneminde kıyım görmüş küçük bir kasabadır. İlçede, küçük bir jandarma karakolu bulunmaktadır.

              Derviş Mehmet ve arkadaşları camide sabah namazını kılarlar. Namazdan sonra  cemaate kendisini ‘Mehdi’(kurtarıcı)  olarak tanıtan Derviş  Mehmet, Halife ordusunun yolda olduğunu açıklayarak, camideki yeşil sancak-ı şerif alıp hükümet meydanına çıkar; herkesin  bu sancak altında toplanmasını, toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini duyurur. Onun “Şapka giyenler kâfirdir!  Yakında fes giyilecek! ”çağrılarından etkilenenler olur. Etkilenenler alanda zikir yapmaya başlarlar.

               Bu haberin jandarma karakoluna eriştiği saate, Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, eğitime çıkmak için birliğini hazırlamaktadır. Asteğmen tabancasını  bile almadan, ivedilikle olay yerine birliğini sevk eder. Kalkışanlara silahlarını bırakmaları, teslim olmaları çağrısını yapar. Birliğin erlerinde ise kuru sıkı eğitim mermisi vardır. Çağrıya uyulmayınca, askerin isyancılara açtığı korkutma ateşinin de etkisi olamaz. Padişah gitmiş, fes gitmiş, medrese tekke gitmişken, bu çağrı Derviş Mehmet’i durdurabilir mi? Anında silahını ateşleyen Derviş Mehmet, Kubilay’ı yere düşürür. Adamları ile birlikte Kubilay’ı yakalayan Derviş Mehmet hemen orada testere ağızlı bağ bıçağı ile Kubilay’ın başını gövdesinden ayırır. Mehmet’in adamları tekbir getirirler, bazı seyirciler de bu vahşete katılırlar. Kubilay’ın  kan akan başını bir sırığa geçiren Derviş Mehmet, Menemen sokaklarında dolaşarak naralarını savurur: “Cumhuriyet  bitmiştir.”

             Kalkışmaya katılanlar yargılandıkları mahkemede çeşitli cezalara mahkum olurlar.

             Derviş Mehmet ve arkadaşları Nakşibendi tarikatının mensuplarıdırlar. Tarikatlar, sadece bir din yolu değil, yüzlerce yıl toplumun sosyal ve kültürel yaşamının  da biçimlendiricisidirler. Her ne kadar tekke ve zaviyeler Devrim Yasaları içinde kapatılmışsa da,  eğitimsiz insanların ruhlarına aşılanmış yanlış inanç ve düşüncelerden arınmaları henüz gerçekleşmemiştir. Bu bağnaz ve dogmatik düşünce tutsaklığı, Menemen kalkışmasının temel nedenidir.

            (Değerlendirmemizin ikinci bölümü yarın yayımlanacak gazetemizde yer alacaktır.)

  Bu yazı 3702 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI