“Cumhuriyet, gerçek bir devrimdir. Cumhuriyet benim en büyük eserimdir!..” Atatürk **
Savaşlardan dolayı köklü değişimlere uğrayan “Siyasi Tarih'”; toplum yapısının yanı sıra bilim, uygarlık, dinler ve hatta meslekleri bile etkilemiştir. En çok etkilenen ise “devrimler” olmuştur. Elbette “Atatürk’ün gerçekleştirdiği ‘ Türk Devrimi’ de bunlardan soyutlanamaz. “Evrensel Devrimlerin” akış çizgisindeki “Türk Devriminin” yerini ve “Genel Tarih” ile “Türk Tarihi” içindeki konumunu iyi bilmek gerekir. “Ancak o zaman ulusal devrimimizin evrensel özellikleri tam belirlenerek sağlam temellere oturtulmuş olur..” “Toplumda ani ve derin siyasi, sosyal ve ekonomik değişikler sonucu ortaya çıkan tarihi olaylar devrim” olarak nitelenir. Atatürk’ün “devrim kavramına bakışı” hep gerçekçi, hep berraktır.
Bunu Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılış konuşmasında; “Türk devriminin; Yüce milletimizin yaşantısında kısa sürede vücuda getirdiği dönüşüm herhangi bir devrimden daha mükemmeldir!..” diyerek açıklar.
Devrimlerin hayata geçirilmesinin, ancak yeni yasalarla ve kurumlarla sağlanabileceğine inanan Atatürk; “..Türk Milletini son asırlarda geri bırakmış olan köhne müesseseleri yıkarak yerlerine en medeni icaplara göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseleri koyduk !..” demişti.
Devrimler, ancak tabanını geniş halk kitlelerine dayadığı ölçüde büyür, “meşruiyet kazanır” ve kalıcı olurlar. Bu bakımdan; “Türk Devrimi, iktidarı bir aileden ve bu ailenin yarattığı oligarşik kadrodan alıp bütün millet tabanına yaydığı için sağlam bir “meşruiyete sahip olan” ender hareketlerden biridir.”
“..Dünyada iz bırakan İngiliz, Fransız ve Amerikan devrimleri ile toplumları kökten sarsan Rönesans, Reform ve Sanayileşme gibi evrensel olaylar hep birbirini tamamlayacak şekilde gelişmiş, kadrolar ve toplumlar daha önceki devrimleri özümseme ortamı bulmuşlardı. Ancak Türk Devrimini gerçekleştiren “kadro ve toplum” ise; evrensel devrimleri hiç tanımamış ve yaşamamıştı. Buna rağmen Türk Devrimi’nin, kendisinden önce gerçekleştirilen ve çağdaş ortamı hazırlayan evrensel devrimlerin tüm sonuçlarını içerdiği gibi aynı amaçları güttüğü de görülmüştür..” Daha önceki devrimleri yaşamamış toplumlarda gerçekleştirilmeye çalışılan tüm dönüşümler hep daha sancılı geçmiş, devrimcilerin ve toplumun işi daha zor olmuştur. Sadece bu özellik bile Türk Devriminin ne kadar güç bir süreçten geçerek gerçekleştiğini ortaya koyar. Çünkü; Medenî âlem ile arasında kapatılacak fark her zaman çok büyük olmuştu. İlerisinde (Batılılar) ve gerisinde (Doğulular) denen iki zıt kutup vardı. Bu zorluk bile Türk Devrimini en büyük yapmaya yetecek özelliktir.
Devrimler iktidar önceliğini devlete, halka, sınıfa veya kişiye vermeyi amaçlayabilir. Atatürk’ün düşünce yapısını biçimlendiren imparatorluk ortamı; O’na “meşruiyetçiliği” benimsetmiş, düşünce yapısının devlet ağırlıklı olmasına yol açmıştır. Bundan dolayı; devrimlerin gerçekleştirilmesi sırasında akla ve bilime verdiği öncelik daima devletten topluma, toplumdan kişiye kayan bir ortamı hazırlamak şeklinde olmuştur.
Atatürk’e göre yapılacak devrimlerin tek amacı; “Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun, bütün anlam ve biçimiyle medenî bir toplum haline ulaştırmaktır!
Kore’de Türk Tugayı’nı ziyaretin eden Başkomutan Mc.Arthur; “Askerlik dehasıyla, insanlık ülküsünü Atatürk kadar nefsinde birleştirmiş başka bir insan tanımıyorum.” demiştir.
Gerçekten de Atatürk; topluma, kişiye ve devlete öncelik tanıma konusunda en büyük dönüşümü “topluma verdiği değerle” göstermiştir. Örgütlü-sivil toplumlar henüz bilinmezken bile,Türk toplumunu Halkevleri, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi birçok kurumla tanıştırmıştır. Atatürk devrimlerinde daima toplum ve kişi ağırlıklı ögeler hakim olmuşsa da, “Devlet hiçbir zaman dışlanmamıştır. Çünkü; Türk kültüründe ağırlığı en fazla olan kurum devlettir.
Nasıl ki, çağının evrensel değerleri ile uyuşmayan devrimlerin yaşama şansı yoksa, zamanla yükselen değerlerle bağdaşamayanlar da kalıcı olamaz.
“Demokrasi, serbest pazar ekonomisi, insan hak ve özgürlükleri gibi günümüzün yükselen değerlerine çok uygun oluşundan dolayı “Büyük Türk Devrimi” varlığını bugün sürdürmekte, yarın da sürdüreceği ortadadır.”
Bütün evrensel devrimler doğum öncesi belli bir düşünce süreci yaşamış, bu süreç bazılarında güçlü olurken bazılarında zayıf kalmıştır.
Türk Devrimi öncesinde düşünce hayatı yeteri kadar güçlü olmadığı için, lider kadro yeni bir düşünce sistemi oluşturmak zorunda kalmıştır. Oluşturulan “Atatürkçü Düşünce Sistemi” bu ender devrimin düşünce tabanı olmuş ve “Binlerce yıllık doğu kültür ve uygarlığının temsilcisi durumundaki Türk Toplumunu çağdaşlaşmaya en kolay uyum sağlayacak bir amaca yöneltmiştir” Zaten Atatürk ; “Kültürümüzü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağız” diyerek tam da bu hedefi vurgulamıştı.
Çünkü; Atatürk’ün liderliğindeki “Altın Kuşak” denen kadroyla başarılan “Büyük Türk Devrimi” zor koşulların bile üstesinden gelerek elde ettiği; Siyasi sonucuyla; “Plüralist”, Amacıyla; “Pragmatist” , Gerçekçiliğiyle; “Pozitivist”, İnsana verdiği değerle; “Hümanist”, İşgalcilere karşı verdiği mücadelesiyle; “Anti-emperyalistir” diye özetlenebilir.
Her fırsatta iktidar tabanını halka yayarak hızla genişleten devrimimiz, böylece iç ve dış dünyada büyük ölçüde meşruiyet kazanmıştır. Hem de; Rönesans ile başlayan tüm batı devrimlerinin toplam sonuçlarına tek bir devrimle ulaşma zorluğunu yaşayarak.. Bu bakımdan “Dünyada sınıf ayrımına dayanmayan ilk ve tek başarılı anti-emperyalist mücadele olarak bilinir..”
Batı kültürleri; Komünizm, Faşizm, Nazizm, Emperyalizm.. gibi “izm’ler” üretirken, köklü Türk kültürü her devirde çağdaş olmayı öngören “Türk Devrimini” ve “Ulus Devleti” yaratmayı başarmıştır.
Bu muazzam eserini Atatürk, 29 Ekim 1933’te yabancı büyükelçilere; “..Türk Devrimi, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş tam bir vatanseverlik eseridir.. Bu devrim çocuklarına; bütün güzellikleri yaşamak, kendisinde var olan üstün hasletleri görmek ve yeryüzündeki tüm sefaletlere ‘acımak sanatını’ da öğretmektedir!..” diye büyük bir gururla anlatmıştı.
Biz de; Sonuç olarak, göğsümüzü gere gere; “Türk Devrimi; Gerçekleştirildiği 20’nci yüzyılda etkinliğini sürdürdüğü gibi , evrimleşerek 21’nci yüzyıla miras kalabilen, tüm evrensel ölçütlerle aynı değerde olan, bu gün de yarın da “Hem Türk Dünyası hem de Mazlum Milletler” için geçerli ve sağlam bir düşünce sistemidir.” diye öğünebiliriz!..
**
Unutmayın; “Çünkü; Hiçbir yarın bu kadar güzel olmamıştır..
Efendiler, yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz!..”
“Yarın, 29 EKİM 1923’tür..
Kısaca; Tarihten silinmek istenen bir milletin aldığı ‘öç’ tür..”
Hoşça kalın!.. Cumhuriyetle kalın!..